Tuesday, October 25, 2016

Ödevin çocuklara faydası var mı? Var ise nedir?

  No comments
ödev

Harris Cooper adındaki bir bilim adamı bizim için araştırmış. İki ayrı gruptan ilkine düzenli ödev verilmiş, ikincisine de verilmemiş. Ardından sınav sonuçlarına ve notlara bakılmış.Ne yazık ki, bu deney daha büyük yaştaki çocuklar için. 5 yaş çocukları ve 1. Sınıf için herhangi bir deneysel çalışma bulunmuyor (Harris, 2006). Araştırma sonuçlarına göre 8 ve daha üstü yaşlardaki öğrencilerde ödev yapmanın ders başarısına bir katkısı olabiliyor. Tabii bu katkının niteliği ve sürekliliği ödevden ödeve değişebiliyor. İlkokulda ise öğrencilerin ödev yaparken harcadıkları zaman ve akademik başarıları arasında ise anlamlı bir ilişki bulunamamış. (Harris,  2006).   ( kaynak:http://www.egitimpedia.com/egitim-2/odev-hakkinda-6-soru  )
Demek ki ödevin süresi kadar ne için verildiği de önemli.Bu günlük bu kadar derken şunu belirtmek istiyorum.Akademik başarı ile ilgisi bulunamadı dense de ödev eğitim sistemimizin temel bir parçası halinde.Devam edecek olan bu yazı dizimin devamına yorumlarınızla eşlik edebilirsiniz.

Öğretmenler için 10 altın kural

  No comments

öğretmen
1.Öğrencilerinizin ailelerini iyi tanımaya çalışın.Ununtmayalım,çocuk ilk öğrenmelerini ailesiden gördü.Karşılaştıklarımız ise bize yansıyanlar.Bu noktada aile ile irtibat olabildiğince kuvvetli olmalı.

2.Çocukların şikayet kaynaklarını bulmalısınız.Teoride söylemesi kolay,ama pratik de bir o kadar   zordur bu.

3.İyi bir dinleyici olun ki sizi örnek alsınlar.Bu maddeden öğretmenin her davranışında örnek teşkil ettiğini  de söylemek lazım.Armut dibine düşer atasözümüz gibi....

4.Seviyelerine uygun cevaplar verin.Ki sizi anlamak da güçlük çekmesinler.

5.Sağlık durumlarından haberdar olun.En basit bir örnek:Konuları anlamadığını söyleyen uzun boylu bir öğrencim vardı.Boyu uzun diye arkaya oturtuyosunuz haliyle.Okula göz taraması için geldiler ve çocuk miyop çıktı.Daha sonra gözlük ve başarı da geldi.(Hiperaktivite ve öğrenim bozuklukları gibi ciddi rahatsızlıklar ise sizin tek başınıza çözeceğiniz problemler değil.)

6.Öğrecilerinizle 'kaliteli zaman' geçirin.Günü modern tabiri bu.'Az süre de çok iş.' lafının günümüze uyarlaması.Okul dışı ve okul içi aktiviteler...

7.Sınıfın kotrolu sizde olsun.İdareye yollama,eve haber gönderme en son seçenekler.Sizi otorite görmeyen bir öğrenci eğitiminizi zora sokabilir.

8.İdare ile uyumlu çalışın.Sınıf içerisinde idarenin bilmesi gereken olaylardan idareyi haberdar edin.

9.Derlere hazırlıklı girin.Öğrencilerin %99 unun gözünde siz her şeyi biliyorsunuz.Bu oranı düşürmemeye bakın.

10.Öğrencilerinizi sevin.Bu gerçekten on numara bir altın kural.

Monday, October 17, 2016

Pazartesi sendromu nedir?Nasıl çözülür?

  No comments
pazartesi sendromu
Günümüz insanı, mevcut hastalıklarla beraber yeni hastalıklardan da nasibine düşeni yaşıyor şimdilerde.Kim bilir,evvel zaman içinde de vardı bu hastalıkların bazıları.Ancak sanayileşen,biraz makineleşen,biraz asosyalleşen toplum bu hastalıkları yeni tanıyor.Dikkat eksikliği ve hiperaktivite(DEHB) gibi bundan on yıl önce çoğu insanın adını duymadığı hastalıklar,hepimizin başında artık.'Kafası çalışmıyor,yerinde duramıyor...' söylemlerinin yerini artık 'Bir de doktora sormak lazım.' sesleri almaya başladı.    
                            Psikolojik olarak adlandırılan 'pazartesi sendromu' da yeni karşılaştığımız rahatsızlıklardan biri.Çoğu insan tarafından biraz zorlanmayla geçiştirilen bu durum,bazı insanlarda ciddi sorun teşkil etmeye başlamıştır.Bu farlılık normaldir,çi,ünkü her insan farklı bir birey ve farklı bir dünyadır.Bu sorunu yaşayan kişiler ciddiye alınmalı,psikolog desteği almalıdır.

                             Aslında dönüp baksak, o kadar çok şey var ki düşünülmesi gereken...  'İki günü eşit olan zarardadır.' buyuran Efendimiz(as), bunun çözümünü yüzyıllar öncesinde söylemiş aslında. Geçen zaman onu her zamanki gibi haklı gösterirken, bizlere bir kez daha özümüze dönmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Bu gün bu konu üzerine internetten arama yaptım ve 'Çözümü buldum.' diye bir cümle kuramam tabi ki de.Ancak bazı notlar çıkardım kendime.
pazartesi sendromu
     İnsan hayatı boyunca yenilemeyi amaçlamalıdır.
                           Yirmi dört saatini iyi değerlendirmeli.Yorulan,iş yükü altında ezilen bir beden haftasonuna yorgun giriyor haliyle.Gerek haftaiçi gerekse hatfasonu için planlı yaşamalısınız.Burada ipin ucu kaçmasın.Program yapayım derken bir yük daha getirmeyin kendinize.Amaç doğacak iş yükünü azaltarak dinlenmeyi sağlamak...
    İşlerinizde iyi bir takipçi olun.
                          Haftaya iyi başlamak ve pazartesi gününe iş bırakmamak için bu şart.Sorunların altından çıkabilmeniz bu yolla daha kolay olur .Takip ettiğiniz için zamanı iyi kullanır,konu takibinizde olduğu için telaşını yaşamanız azalır.Haftaya iş bırakmamaya özen gösterin.Unutmayın ki pazartesi işe geleceksiniz.
   Günün belli vakitlerini kendine siper etmeniz önemli.
                         Bu şekilde zihinsel yorgunluğunuzu daha da azaltabilirsiniz.kafanız rahatlar ve kendinizi yenilemeye fırsat bulabilirsiniz.Aynı zamanda kendinize olduğu kadar sevdiklerinize de zaman ayırın.Sevdikleriyle beraber olmak insanı mutlu eder.Ortamın değişmesi sizi olumlu yönde etkiler.
   Çevrenizdekilerle iletişim kurarken özen gösterin.            
                            Kendimize dikkat ediyoruz,ama diğer insanlardan gelen problemler...? Özellikle kendinden kaynaklanmayan problemler,insanı daha fazla yıpratır.Sağlıklı düşünmesini engeller ve daha çok yorar.Fiziki ağrılarınız bir süre sonra geçer ama çoğu zaman beyniniz iş yerinden kalma bir problemle uğraşır.Bu nedenle özellikle ikili iletişimlerde sükünetinizi elden bırakmayın.
    Haftasonunu iyi değerlendirin.
                           Yoğun geçen beş günün ardından iki gün güzelce dinlenin.Ne kadar yorgunluğunuz geçerse o kadar hazırsınız demektir.Dinlenmek sizinde hakkınız.Haftabaşı olması sebebiyle de kendinize güven veren bir elbiseyle dışarı çıkın.
                        Her türlü sağlık sorunundan uzak olmanız dileğiyle...Mutlu pazartesiler....

Saturday, October 15, 2016

Bir Dertlerim Var...

  No comments
herseyiblogluyorum
Hayat her zaman gülmez insana.Bazen ya da çoğu zaman istemediğin şeyler de olur.Ayakta kal,yıkılma derdim ama boşver bazen de yerin tozunu almak gerekiyor galiba.
Baş ağrısı kaç sebepten olur bilinmez ama açlık ve sinir bunların başında geliyor.En iyisi başına gelenlere karşı sinirlerini bozmadan yoluna devam etmek.Nereye kadar giderse artık!
Bu gün sinirden başım ağrıdı.İş hastalıkları arasında saymak lazım bunları sanırım.Bazen gerçek hayattan da uzaklaşıyorsun mesleğini icra ederken.
Hayata dair ne varsa insanı sinirlendirebilir.Öfke kontrol altına nasıl alınabilir?Daha çok 'öfke kontrolü' nedir? sorusunun cevabını aramak gerekiyor sanırım.Sonuçta iş gidici ben kalıcıyım..Yani kısmen İnsanın geriye dönüp baktığında nefret ettiği hatıralar olur.Nedense balık gibi unutmak yerine,fil gibi hafızanda tutmayı tercih edersin.Aklımdan bir kaçı geçti az önce.
Gerektiğinde unutmayı da bilmeli insan.Neleri unutup neleri hatırladığı da karakerini oluşturur esasında.Bugün kişilik bunalımı yaşayan ve gelgitlerde olan kişilikler belki de bunu oturtamadı benliklerinde ?Ne dersiniz?

Ödev konusunda öğretmene neler düşer?

  No comments
ev ödevi
Öğretmene düşenler noktasında bildiklerimi ve okuduklarımı paylaşmak istiyorum sizlerle.
*Ödevin yapılıp yapılmadığını kontrol edin.Bunu da bence ders saatleri dışında yapın.Ödev vermenin sorumluluk bilincini kazandırmasını istiyorsak,bu basamağı kesinlikle ihmal edemeyiz.
*Kontrol edilen ödevin eksik yanlarını belirtin.Dönüt dediğimiz bu kavram önemli.
Bu şekilde konunun anlaşılıp anlaşılmadığını öğrenirsiniz.Aileyi haberdar etmeyi unutmayın.
*Kontrolünüz baştan savma gibi algılanmamalı.Öğrenci emek verdiği için karşılık bekler.Bulamazsa daha sonraki ödevlerini de kontrolüne inandığı gibi yapar.
*Her zaman ki gibi ödüllendirme bol olmalı.Ödevi güzel olanları sınıf içerisinde alkışlatmanız bile çok büyük işler yapar.
*Ders çalışma ve ödev yapma alışkanlığının kazanılması zaman alır.Sabrınızı elden bırakmayın.Daha önce de belirttiğim gibi kararlı olun.
*Velilerle tam dialog,hep dialog.Veliniz de sizin gibi ;ödevin öğrencinin yerine getirmesi gereken bir sorumluluk olduğuna inanırsa işiniz kolaylaşır.

Friday, October 14, 2016

Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?

  No comments
(Öğretmenler baz alınarak cevaplandırılan bir soru.)
eğitim-öğretim
Öğretmenler geleceğin bekçileri aynı zamanda mimarlarıdır.Bunu görebilen ve bunu yaşayan  öğretmenler mesleğinde zirveyi yakalamasının yanında,yetiştirdiği nesille insanlığa büyük bir miras bırakacaktır.
      Tüm bu duygu ve düşüncelerden sonra derse girdiniz.Derse hazırsınız.Dersi anlatmaya başladığınız anda bir parmak havaya kalkıyor:
:"Tuvalete gidebilir miyim?"
       Bu sadece bir örnek.Su içmek isteyen,rahatsız olduğu için eve gitmek isteyen,eşyası kaybolduğu için onu aramak isteyen ...Dahasını siz ekleyin.İzin verilmesi gereken o kadar durum var ki...
        Peki bunlardan kaç tanesinine nasıl izin verebilirsiniz?Çocuk dışarıdayken başına gelenlerden siz sorumlusunuz sonuçta.Karar vermek o kadar zor olur bazen.Kendinizi gardiyan gibi hissedersiniz.Amerika'dan bir örnek:Öğrenci dışarı çıkacaksa saat kaçta dışarı çıktığını belirten bir kağıda imza atar.Öğretmenin verdiği oyuncakla dışarı çıkar ki dersten kaçmadığı bilinsin.Bu sistem bize ne kadar uyar!
    Bir de olayın 'Ya gerçekten ihtiyaçsa!' kısmı var.O zaman da yine suçlu olan siz olacaksınız.Derste her an tetikte olup havayı kollayarak karar veremezsiniz ya.Anında karar vermeniz gerekiyor.
   Bunlar ders sırasında yaşadığımız izin isteme durumları.Zaman ve mekana göre değişiklik gösterebilir.Olayları doğru okumak ve sorunları minumum seviyede tutmak mümkün.İşte bir kaç ipucu:
sınıf kuralları
*Sınıf kurallarınız ne ve anlaşılır olsun.Çok fazla kural olmamalı.Ancak bir kural izin verme olaylarının tümünü kapsamalı.
*Kararlı olun.Her konuda oluğu gibi izin isteme konusunda da öğrenciler sizin duruşunuza bakar.Tabi yukarıda belirttiğim gibi gerçek ihtiyaç sahiplerini gözardı etmeyin.Bu sizin adil ve anlayışlı biri olarak tanınmanızı sağlar.
*Alışkanlık haline getirenleri tespit edin.Özellikle lavabo ihtiyacını derse bırakan öğrencilerinizi teneffüse çıkarken uyarın.
*Oldu ki izin verdiniz.Zamanına dikkat edin.Dersten çıkan bir öğrenci artçı öğrencileri getirmesin.Dersin kazanımını verdikten sonra gönderebilirsiniz.
*Teneffüsü iyi kullanmaları konusunda öğrencilerinizi biliçlendirin.Böylece hayatlarının devamında da kullanacakları bir boş zamanı değerlendirme eğitimi vermiş olursunuz.
      Kurallar fazla olmasın demiştik.Eğitimin tanımında davranış kazanma süreci olduğu yazar.Bu süreci iyi takip etmek her öğretmenin en önemli görevi olsa gerek.Unutmayalım,biz bize konulan kuralların büyüttüğü bir nesiliz.Kendi yetiştirdiğimiz neslin nasıl olması gerektiğine dikkat etmeliyiz.

Ödev çeşitleri nelerdir?

  No comments
ödev çeşitleri
Bu yazımda ödev hakkında konuşmak istiyorum.Sınav sistemi üzerine bir eğitim sistemi çıkmazları;sistemin içindeki çıkmazlar kısır döngüleri meydana getirirken olan her zaman anı yaşayana olur nedense.Test üzerine kurulan sistem,birinci sınıftan itibaren öğrencilere de test tekniğini öğretmeyi zorunlu hale getiriyor.Bunun yanında öğrenilmesini istediğiniz konuları pekiştirmek için de ödev verniz gerekiyor.Peki o zaman ne yapalım? 
Bu konuda dünyada neler olup bitiyor önce ona bir bakalım.Daha önce hakkında üç yazı yazdığım Finlandiya eğitim modelinde genel itibari ile ödev verilmiyor.Verilen ödev de otuz dakikayı geçmiyor.Öğrenciler 15 yaşına kadar test çözmüyor.       
 Amerikada,verilen ödevler okul saatleri içerisinde yapılarak eve ödev gönderilmiyor.Avrupada da konu bizdeki kadar güncel.Geçmişine bakarsanız ödevi arttıran da olmuş,kaldıran da.      
 Diğer bilgileri bulduğum sitelerden sizler için derledim: Öncelikle bazı ödev türlerini hatırlamakta fayda var.Yapılarına göre dört farklı ödev türünden bahsedebiliriz:
• Tekrar Ödevleri:Çocukların matematik,yazı ya da bazı konulardaki terim ve ifadeleri öğrenmelerini sağlamak amacıyla verilirler.
• Yaratıcı Ödevler:Öğrenilen bilgileri kullanarak yapılan ve çocuğun kendi araştırmalarını da kapsayan ödevlerdir.
• Ek Bilgi ödevleri:Okulda işlenen konunun ayrıntılı olarak öğrenci tarafından incelenmesidir.
• Hazırlık Ödevleri:Öğretmenin bir sonraki konu olarak işleyeceği dersin önceden öğrenciler tarafından araştırılmasıdır.
  ( Ödev çeşitleri başka bir kaynaktan alıntıdır.Ancak kaynağın adını hatırlayamadım. )

Thursday, October 13, 2016

Öğrenci davranışları nasıl tahlil edilir?

  No comments
eğitim-öğretim
Aileler toplumun temel taşıdır.Çocuk,ilk eğitimini aileden alır.Öğretmenler,eğitim görevini ailelerden devralır.Çocuğun eğitiminin ailede başlaması konusunu, öğretmen olarak ya da veli olarak göz ardı edebiliyoruz.Okul öncesi dönemde çocuğun bilinçaltının büyük oranda oluştuğu belirtiliyor.Peki daha sonrası?
       Bu tutumları açıkladıktan sonra sınıfınızdaki öğrencilere bakış açınızda değişiecektir tabi iyi yönde.Sonuçta biz eğitim ve öğretimi aileden devraldık,hatta günlük kiralıyoruz.Yazılarımı uzun tutmak istemediğim için diğer modellerin yetiştirdiği öğrencileri bir daha ki yazıma bırakıyorum.
 Sıradaki model:tutarsız anne-baba modeli.Anne-babanın farklı kurallara farklı tepkiler vermesi,çocuğun doğruyu öğrenmesini engeller.Ne zaman ne yapacağı belli olmayan öğrencilerdir.Hepsi öyle değildir ya... Baskın olanlar vardır.Huzursuzdur bu öğrenciler.Erken yaşta sorumluluk sahibi olmaya zorlanırlar:öğrenci işçiler.Tatil onlar için çalışma günüdür.Daha da ilerisi davranış bozukluğu ile yetiştiklerinden kendilerinin de aynı akıbete uğraması muhtemelir.Tabi herkesten uzak olsun böyle bir davranış.
      Mükemmelliyetçi anne-babalar çocukları her zaman birinci olması gereken modeldir.Yanlış yapmaktan çekinen,hemen kırılan öğrencilerinizi bu model yetiştirmiş olabilir.Ders aralarında ödev yapan öğrencileriniz,grup çalışmalarında sıkıntı yaşayan öğrencileriniz bu kategoride değerlendirilebir.Dağınık öğrenciler de olabilirler.
       Bir yazımın daha sonuna gelirken  eğitim ile uğraştığımızı hatırlamak istiyorum.Yazmış olduğum kriterler internetten araştırdığım ve genel itibari ile psikologların üzerinde görüş birliğine vardığı çıkarımlardır.Bu nedenle her öğrenciyi ayrı bir dünya olarak değerlendirmek gerekiyor.
 Hayat,insan için her zaman mutlu anlar içermeyebilir.Tüm yaşamı boyunca duyguların hemen her türlüsüne maruz kalan insan,çevresini de bu istikamette etkiler.Yani siz ne taşıyorsanız,ne düşünüyorsanız karşınızdakine de ancak o kadarını verebilirsiniz.
 Anne-babanın çocuğun kişiliğine olan katkılarını sizlere daha önceki yazılarımda arz etmeye çalışmıştım.Yenilenen yaşam şartlarımız,çevremizin etkileri,sosyal ortamla içiçe olmanın getirdiği sorunlar;kendi çocuğumuzu bile istediğimiz gibi yetiştirmemize engel olmaktadır.Gelenek-görenek,örf-adet lafı sanırım klişe bir kelime oldu.Maddi yetersizlikler sebebiyle ihtiyaçları giderilemeyen,zaman bulamadığı için dede-ninesiyle görüştürülemeyen,internet üzerinden oyun oynamadığı ve o oyunu bilmediği zaman kendini eksik gören bir nesil yetişiyor şimdilerde.

2016 Nobel Prize

  No comments
'Bob Dylan has been awarded Nobel Prize 2016 for Litarature' is one of breaking news.
He received "for having created new poetic expressions within the great American song tradition. "
According to Bbc, he is one of  untraditional man.

2016 Nobel Edebiyat Ödülü 75 yaşındaki sanatçı Bob Dylan'a verildi. Sanatçı bu ödüle ' Amerikan şarkı geleneğinde yeni şiirsel ifadeler ortaya koyduğu' için kayık görüldü.

Sağlık konusunda dikkat edilmesi gereken 7 altın kural

  No comments
      Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
     Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi    
Demiş Kanuni Sultan Süleyman.Peki sağlığımıza ne kadar dikkat ediyoruz?        
Hayat devam ederken bir çok etken bizi duygusal ve fiziki açıdan etkiliyor.Bunlardan ne kadarını az zararla atlatırsak,o kadar sağlıklı bir yaşamımız olur.Sekiz saatlik çalışma temposunun ardından ev,çocuk,eş derken
kendi sağılığımız arada kalıyor.Saati saatine bir hayat pek mümkün olmasa da acaba nelere dikkat edebiliriz?     
        -Bilgisayarla başlayalım.Bunu televizyon olarak da düşünebilirsiniz.Öğrencilere tavsiye ediyoruz ama biz kaçını yapıyoruz?Uzaklık,ses,ışık ve en önemlisi de oturma şekli sağlığınızı etlileyecek başlıca etkenler.         
         -Bahar geliyor.Polenler havaya uçuşmaya başladığında bir de bahar yorgunluğu gelecek.Uyku saatlerinizi gözden geçirin.Uzmanlar uyku  düzensizliğinin vücut direncini azalttığını söylüyor.Onları dinlemek gerek.Uykusuzluk derste uyuklamanıza sebep verir.   -Yemek alışkanlıklarınızı gözden geçirin.Kilo verme diyetlerine girin demiyorum tabi ki.Ama aşırı yağlı,tuzlu yemekler kızartmalar dikkat edilmesi gerekenler.Fazla kilolar ayakta durma sürenizi azaltır,tecrübeyle  sabit.Sonra sinirlenmeye başlarsınız.      
          Sigara ve alkol... Öğrencilerimize zararlıdır diye öğrettiğimiz hani...O sadece çocuuklara zarar vermiyor.Hatırlamakta fayda var.      
sağlık konusunda dikkat edilmesi gerekenler
1-Hasta olmayı beklemeyin.Müsait bir zaman kollayın ve kontrolden geçin.Allah korusun da kötü süprizlerle karşılaşmak istemeyiz.Eğitim zor zenaat.      
2-Keskin sirke küpüne zarar fehvasınca kin tutmayın.Bir süre sonra tuttuğunuz kin bile sizi sinirlendirmeye yeter.Öğrencidir.. de insandır.. de affet gitsin.Hem affeden affa uğrar.     
3-Sizi farklı ortamlara götürecek etkinlikler bulun(tavla,okey,iskambil dışında).En azından ders stresinden uzak tutacak bir iş yapın. Kitap okumayı tavsiye ettiğimiz kadar kendimizde okuyalım mesela.     
4-Yürümek her zaman güncel bir spor dalıdır.Okul içinde yürüdükleriniz pek onun yerine geçmiyor.Haftasonunda keyfini çıkararak yürümeyi ihmal etmeyin.Arabanızı gitmek istediğiniz yerin uzağına parkedebilirsiniz.Zaten muhtemelen yakın bir yer bulamayacaksınız.Köydeyseniz,zaten böyle bir olaya gerek kalmayacak.     
5-Diş,kulak,göz,burun gibi dış dünya ile hem hal olan organlarınızın sağlığına özellikle dikkat edin.Örnek alındığınızı unutmayın.Kişisel bakımı hepimiz öğretiyoruz değil mi?Tırnaklar ve saçlar bu kategoride olsun.    
 6-En çok elleriniz temiz olsun.Hele de tebeşirli bir tahtanız varsa...
 7-Okuldan geldikten sonra ilk üstünüzü değiştirin.Elinizi,yüzünü güzel bir yıkayın.'Oh be!Dünya varmış!' deyip okulu,elbisenizle beraber dolaba kapatın.           
Bunlar benim tavsiyelerimdi.Açıkçası bir doktor misali reçete yazamam.Ömrünüz varsa geçer,zaman gelir.Sağlığınız biraz sizi terketmeye başladığında sarılırsınız da dönüp yüzünüze bakmaz.

Wednesday, October 12, 2016

Güne güzel başlamak için neler yapabilirsiniz?

  No comments
güzel bir gün
  Güne iyi başlamak için sağlık olmazsa olmazlardandır.Hafif hareketlerle vücudunuzun kan dolaşımını arttırarak rahatlayabilir,güne iyi başlamak için bir sebep üretmiş olabilirsiniz.Hayat,başdöndürücü bir hızla ilerliyor.Şunu yapayım,bu da varmış,onu unuttum ... Derken kendimizi de hatırlamamız gerekmez mi?Çalışırken,uyurken,gezerken,yürüyüş yaparken sakin ve seri olmak işimizi biraz kolaylaştırabilir.Yaptığınız işin bilincinde olursanız,vücudunuz da ona göre bir ritim tutar.Kısa mesafe koşan altletlerin tüm gücünü 100 metreye;10 000 m koşacak atletlerin kendisini 10 000 metreye ayarlaması gibi.
    Kin beslemekten uzak durun.
   Neşeli insanlar,günü daha rahat geçirirler kanısındayım.Kendiz bir karar alın.Kimse için kün gütmeye,sinir olmaya gerek yok.İçinizdeki kötülük dışında her şeyi Yaradan'da ötürü sevin demiş Yunus Emre.Hayat çok kısa,bazen geçmek bilmeyen zamanlar olsa da.Keskin sirke misali kendinize zararınız dokunmasın.
 Bir sonraki gün için hazırlık yaptınız mı?

      Ucu ucuna yetişen işlerin telaşı,sizi gereğinden çok fazla yorar.Adrenalin seviyenizin sürekli yüksek olması değişik rahatsızlıklara sebep olabilir.Hazırlık yapmanız güne hazır olduğunuza işaret eder.Hazırsanız daha az yorulursunuz.

   İletişiminizi gözden geçirin.
      İnsan sosyla bir varlık olmasının gereği olarak diğer insanlarla sürekli iletişim halindedir.Markette,pazarda,sokakta,tanıdığınız,tanımadığınız ne kadar insanla iletişime geçtiğiniz bir düşünün.Siz ne kadar kibar ve özverili davranırsanız, o kadar saygı görürsünüz.Her gün karşılaştığınız kişileri  bile görmek istemediğiniz için evden çıkasınız gelmiyor bazen.Bir de bunun üzerine güne iyi başlamak mı?

  Sinir etmeyin,stres olmayın.
         Günümüz insanının en büyük sorunu bu.İnsanlar kolayca sinirlerinden kurtulamayınca bunu strese çeviriyor.Sakin ve duru bir kafayla iş yapmayı deneyin.Stres,sizi başarısız yapabileceği gibi iletişimde olduğunuz kişileri de etkiler.
İyi günler geçirmeniz dileğiyle...

Teneffüste yapabileceğiniz 10 iş

  No comments
teneffüste yapılabilecekler
Temiz hava almak, dinlenmek için verilen ara anlamında kullandığımız teneffüs kelimesi,eğitim hayatımızın demirbaş listesindeki yerini her zaman korudu.Bazı zamanlar bitmesini istemediğimiz,derste olduğumuz zaman diliminde de bir an önce gelmesini istediğimiz aralar...Bu araları değerlendirmek mümkün mü?
 Hayatı bir bütün olarak ele alırsak,büyük bir kısmını okulda çalışarak geçiriyoruz.Ta ki emekliliğe kadar...  İyi planlanmış bir mesai günü,bir sonraki gün için daha az yorgunluk demektir.İnsanlar zamanı iyi kullanamadığı için yetersizliğinden de şikayet eder oldu.
     Ufak bir ara olsa da bu arada neler yapabiliriz?Şöyle bir sayalım:
1-Çay,kahve içebilirsiniz.Bir sonraki der için boğazınız size gerekli çünkü.
2-Hava güzelse,hava değişimi için dışarıda bir volta atabilirsiniz.
3-Boş bulduğunuz bilgisayara oturup maillerinizi kontrol edebilirsiniz.
4-Fotokopilerinizi hazırlayabilirsiniz.Ödev,sınav vs.
5-Ödev kontolünü yapabilirsiniz.
6-Yüzünüzü yıkayıp yükselen ateşinizi düşürebilirsiniz.
7-Arkadaşlarla dün geceki maçın,dizinin kritiğini yapabilirsiniz.Bulunduğunuz ortamdan uzaklaşma adına iyidir.
8-Denk gelen bir öğrencinizle sohbet edebilirsiniz.Çok etkili bir yöntemdir.Çocuk özel olduğunu hissederse size saygısı müthiş artar.
9-Eşinizi arayabilirsiniz.Aynı okulda değilseniz tabi.
10-Aynı sınıfı okutan ve geçen sene aynı sınıfı okutmuş öğretmenlerle sorunlarınızı paylaşabilirsiniz.Teneffüs zümresi yani...Sınıfın eksiklerini gidermeye çalışabilirsiniz.Silgi,tebeşir... vs.
      Aklıma geldiği kadarıyla yazdım.İnsan her anını iyi değerlendirmeli.Öyle ya giden zaman bir daha geri gelmeyecek.Zaten bu kadar maddeyi bir teneffüse de sığdıramayız.Şimdiden kolay gelsin.

Tuesday, October 11, 2016

Peugeut 206 nasıl bir araba?

  No comments
Peugeut 206 nasıl
Öncelikle söylemem gerekir ki bu arabayı seçmemin özel bir nedeni  yok.Sadece şu anda kullandığım için tavsiye niteliğinde bilgiler vermeye çalışacağım.Alıp almamak size kalmış.
Aracım  1.4 motor.Benzin fiyatlarının Türkiye’de uçtuğu bir zamanda çok ideal bir motor.Ölçümlerim yanlış olmadıysa 100 km’de 8 litre yakıyor şehir içinde.Daha önce kullandığım Wolksvagen  Passat’a  göre çok iyi bence.Her ne kadar  Passat konforunu bulamasam da iş,cebe dayanınca rahatlıktan taviz verilebiliyor.
Kaporta dediğimiz bölüm konusunda hiç memnun değilim.Dış kaplaması gerçekten ,özellikle Passat’a göre,karton gibi.Arabayı satın aldıktan sonra kaputu kapatırken bir  çöktüm,resmen çatladı.Boyamaya gittiğimde usta ne desin:Yaparım ama bir daha çatlamaması için garanti veremem.
Bir diğer beğenmediğim özellik ise merkezi kilit ve otomatik camların olmayışı.Arabam  2005 model ama camları indirirken ya da kapıları kilitlerken Toros kullanıyormuşum hissi veriyor.
Beğendiğim yönlerinden biri de atik bir araba.Ayağınızı gazdan çekmeden gitseniz bile yok demiyor.Tabi bu yakıt tüketimini arttırıyor.Yüksek devirde kullanmayı seviyorum bu arabayı.
Bagajla  işi olanlara tavsiye edeceğim bir araba değil.Çünkü hatchback.Biz buna şehir içi arbası da diyoruz.Şehirlerarası gitme şansım da oldu.Ceza yemeyeceğime emin olduğum durumlarda 130 a kadar yükselttim hızımı.Yani yol boştu ne yapayım?

Sonuç olarak alırken bu kadar memun kalacağım bir araba olabileceğini düşünmedim.Ancak şimdi memnunum.Çok tamir de gerektirmedi.İnşallah böyle devam eder.

Eğitim sistemi üzerine bazı tespiterim

  No comments
Eğitim Sistemi
Bu ülkede oturması gereken ilk kurum eğitim sistemi olmalı bence.'Kitap okumayan bir toplumuz.' 'Bu eğitim sisteminden adam yetişmez.' gibi söylemler bir kenara bırakılmalı artık.Çoğumuz yeterince bu cümleleri duymadık mı?Bari bırakın gelecek nesiller duymasın.
Aslında çok kolay öğrenen bir milletiz biz.İşimize gelsin hemen öğreniriz.Bilmem ki kaçınız kendi şivesi ile ingilizce konuşan ama aslında tahsili olmayan bir satıcıya denk geldiniz?İstanbul'da bunu görmek çok kolay.Tahsili  olmayan ama jest ve mimiklerle karşınıdaki turisti bile dinlettiren kişiler... İşte bunları yerleştirmek gerekli eğitim sistemine.
Hayat sadece ders değil,ders dışında günlük hayatta kullandıkları da olmalı aslında.Her en kadar müfredat içerisinde yer alsa da  bunu kaç öğretmen gerçekleştiriyor?Önümüzde sayısız,örnek modeller varken neden içine kapanık bir kısır döngü var?
Gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerini gözden geçirdiğiniz zaman değişken bir durağanlık görürsünüz.Ne demek bu?Benim kurduğum bu cümledeki olay şu:Bellli olan iyi sistemlere daha iyilerini ekleyerek yoluna devam etmek.Aksayan yönleri sistem dışı ederek hantal bir yapı oluşmasına izin vermemek.
 Benim eğitim sistemi adına her zaman ümidim vardı.Her zaman da olacak.Yetişecek nesillerin uluslararası düzeylerde ülkemizi en güzel şekilde temsil edeceği güzel günler de gelecek.Umarım görmek nasip olur.

Neden ingilizce öğrenmeliyim?

  No comments
learn english
Bundan sonra blogumda ingilizce yayınlara da yer vereceğim. Bunun için ayrı bir blog açsam da maalesef tutmadı. Hem on blog ile uğraşıp biraz biraz olacağına ,tam bir blog olsun daha iyi. Zaten bu part time blogger olarak çok zaman ayıramadığımı da belirtmem gerek.
Umarım yazdıklarımla ingilizce bilenleri de bilmeyenleri de sıkmam.



After that I will post my writing in english too. Because it is the best way focus on one blog. I am already part time blogger and one,enormus,today's blog is better than ten.
I hope nobody is bored my writing either who knows english neither who doesn't know english.


Monday, October 10, 2016

Peri Bacaları nasıl oluşmuştur?

  No comments

İnsanlar çevrelerindeki olayları merak eden ,bunların sebeplerini araştırabilecek yeteneğe sahip olması ile diğer canlılardan ayrılan bir varlık.Gördüğümüz  ya  da duyduğumuz  merka uyandıran olaylardan biri de Peri Bacaları’nın oluşumudur.
Özet geçecek olursam,Kapadokya Bölgesi’ndeki aktif volkanların püskürmeleri günümüzden milyonlarca yıl öncesinden günümüze kadar sürmüştür.Püskürülen maddeler plato şeklini almış,Kızılırmak da dahil olmak üzere bir çok akarsu tarafından aşındırılmıştır.Böylece günümüzdeki şeklini almıştır.
Ayrıca vadilerden inen sel sular ve rüzgarlar,Peri bacaları’nın bugünkü şeklini almasında önemli rol oynamıştır.Sel  sularının dik yamaçlardan akması sert kayaların çatlamasına sebep olmuştur.Alt kısımlarda bulunan ve daha kolay aşınan maddelerin derin bir şekilde oyulması ile yamaç gerilemiş.Böylece üst kısımlarında yer alan şapka ile aşınmadan korunan konik biçimli gövdeler ortaya çıkmıştır.
Bunların dışında yağmur sularının oluşturduğu ilginç kıvrımlar ve bazı yamaçlardaki renk armonisi  bölgeye ayrı bir güzellik katmaktadır.Renklerdeki farklılıklar  lav tabakalarının sıcaklıklarından kaynaklanmaktadır.
Umarım en yakın zamanda gidip yerinde incelerim.

Aklımdan geçenlerin bir kısmı

  No comments

Biliyorum her olayı kaydetmek mümkün değil.Belki bu işi benden daha iyi yapan bir çok site var.Ama ben bu işin başındayım.Kaldı ki şu kadar dar zamanda ancak bu kadar oluyor.Sürekli yazı eklersem daha çok kişiye ulaşma şansım artar.Eğitime dair sözlerim:
Son dönemde bu cümleyi çok  duyar olduk:Ben bunun için yetiştirildim.
Peki gerçekten yetiştirilmek,yetişmekle ne kastediyoruz acaba?Toplumun eğitimcisi olan öğretmen,bu kavramın altını nasıl doldurmalı?
 Daha çok yolumuz var öğrencilerimiz doğru yetiştirmek adına yapmamız gereken.Tarih dersi gibi olmasını istemiyorum ancak geçmişine bir göz atalım milli eğitim sistemimizin.Tevhid-i tedrisat kanunun çıkarılmasından sonra tek bir çatı altında toplanan milli eğitim sistemimiz,dört yıl sonra harf inkilabıyla beraber Latin alfabesiyle eğitime devam etmiş.Amaçlar özgür,sorgulayan kişiler yetiştirmek. Farklılıklara saygılı,insanlar arasında din,dil,ırk ayrımı gözetmeyen kişiler... Sanat,din,dil alanında gelişme sağlayacak kişiler...
 Sekiz yıllık kesintisiz eğitim konusu ise ayrı bir mecara.El yazısı ile yazmaya tekrar dönüş yapıldı.Şimdi geçilen 4+4+4 eğitim modeli ile son değişikliği  oldu milli eğitimin.Başta dediğim gibi özet geçiyorum ki sizler için de sıkıcı bir yazı olmasın şu pazar gününde.
İşte böyle.Sistemler değişir,insanlar geçer ama,sistem hangi insanları bırakır?

Eğitim sistemimiz üzerine

  1 comment

İnsan kendisine ne olacağını hiç bilemiyor.Geçen haberleri izlerken bir haber dikkatimi çekti.Ani kar yağışına yakalanan gençler,donarak ölmemek için jandarmayı aradı.Görecek günleri varmış.Eğitime dair sözlerim neler:
Su götürmez bir gerçektir ki,her eğitim sistemi insana belli bir eğitim düzeyi kazandırabilir.Geçmişte çok büyük hatalar yapılmış,şimdi daha büyük bir hata yapılıyor gibisinden söylemlere girmeyeceğim.Girmeyeceğim ,çünkü şimdiki zamanı konuşmak gerektiği kanısındayım.Asıl olan,hangi eğitim sisteminde nelerin başarılı oluğunun,hangi eksik yönlerinin bulunduğunun tespit edilmesidir.Diğer türlü yapıcı yaklaşımlardan söz etmek mümkün değildir.Hangi eğitim sistemlerini başarılı olduğunu anlamak,hepimizin de bildiği gibi anlamak pek güç olmasa gerek.Eğitime yön veren ülkeler,dünyaya yön veren ülkeler aslında.
Gelişmiş sistemlerin bizceleştirilmesi ve uygulanmasında elbette ki aksaklıklar olabilir.Zaten eğitimin kendisi bir öğrenme süreci değil midir?Bu noktadan sonra biz öğretmenlere düşen,gerçek manada millileştirilmiş bir eğitimi öğrencilerimize sunmak olmalı.Sistem ne olursa olsun.
Unutmayalım ki milli benlik duygusu kazanmış kişilikler,aidiyet ihtiyaçları giderildiğinden daha rahat hareket ederler.Toplumu kendisi,kendisini de toplumun bir aynası olarak gören nesiller özgür düşünür,kendini ifade eder,gelecek nesiller adına güzel yatırımlar yaparlar.
Öğrencilerimizi ne için yetiştirdiğimiz,ilerde onların bizi nasıl anacağı bir cümleden ibaret bence.


 Bu gün kendinize bir iyilik yapın ve çocuğunuza iyi davranın.Henüz yoksa,yakınınızdaki birine iyilik yapın.

Sunday, October 9, 2016

Kimi ne kadar dinleriz?

  No comments

'Söz gümüş ise suküt altındır.' sözünü çok erken yaşlarda duymuş olmama rağmen gerçek manasını kavramam bu atasözünü duyduktan çok zaman sonra oldu.Peki siz ne zaman anladınız?Günümüz Türkiye'sine ve hatta günümüz insanlığına baktığımız zaman,insanların gerçek manada birbirini dinlemediklerini söyleyebiliriz.Peki bu sorun nasıl çözülür?
İnsanoğlu varolduğu günden beri kendisini geliştirerek hep daha iyisini amaçlamıştır.Örneğin,arılar balı mükemmel bir şekilde yaparlar.Hatta kovana zararlı maddelerden yapılmış bal getiren arıları yok edecek kadar bilgiye sahip bir şekilde yaratılırlar.Ama gelin görün ki yüzyıllardır onların bu düzeninde bir değişme olmamıştır.Çıkıp yeni bal çeşitleri üretsinler demiyoru tabi ki de.Ama insan öyle mi?
Tarihinin çeşitli dönemlerinde bir çok imparatorluk,krallık,güçlü devletler gören insanlık,her zaman kendini yenileyerek bugünlere gelmiştir.Genel itibari ile başkalarını dinleyen,diğer insanların fikirlerinden istifade eden kişiler;tarihte adı anılar,çığır açan kişiler olmuştur.Bu insanlar hem kendilerini hem diğer insanları çok iyi dinlemişlerdir.Bu olayı öğrencilerimize aşılayabilirsek,gerçek anlamda bir eser ortaya çıkarmış olacağız.
     Bir örnek ile konuya biraz daha açıklık  getirmek istiyorum.Amerikada ilkokullar hakkında bilgi toplarken bir siteden şunu okumuştum:'Sınıflarda öğretmenin 'Susun!' diye bağırdığını duyamazsınız.Çünkü,aileden dinleme eğitimi almış olarak gelirler.' Çok ilginç değil mi?Ben okuduğumda çok şaşırmıştım.Hatta hoşuma gitti.Tekrar okudum.Bir akadaşım da Amerika'ya gitmişti.Bir yıl kaldı ve geri döndü.Ben de acaba gerçekten öyle mi diye ilkokula giden kızına sordum.Aldığım cevap okuduğum cümleleri doğrular nitelikteydi.
  Eğitimin ilk başladığı yer aile olduğuna göre bu sonuç son derece normal aslında.Şimdi öğretmen olarak bizler,en önce kendimize daha sonra da ilk kendi çocuğumuza dinlemeyi öğretmeliyiz.Sınıfı susturma değil,dinleme yoluna girmeliyiz.Ne kadar zor bir olay bu:Arkadaşı konuşurken,hatta siz konuşurken dinlemeyen birinin olması.Sonra sizin onu ya da bir başkasını susturmak için defalarca 'Susun!' demesi.
    Bu konuda bir çok çözüm getirebilir her öğretmen.Davranış panosu,neden dinleme panosu olmasın ki?Dinleyen öğrencileri daha çok ödüllendirsek.Daha fazla dinleme metni etkinlikleri bulsak.Öğrencilerimize dinleme kurallarının gerçekten çok önemli olduğunu kavratsak ... Ne kadar harika olur değil mi?
       Son olarak B.Franklin'in sözünü hatırlatmak istiyorum:Dinlemesini bilenler,ülkeleri fethetmesini bilenlerden daha büyüktür.

İnsan neden trafik kazası yapar?

  1 comment

Aslında başlık da çok doğru olmadı ama şimdilik dursun.İstemeden yaptığımız şeylere kaza diyoruz zaten.Durduk yere kim kaza yapmak ister yoksa?
Bunun başlıca nedenlerini sayacak olursak.... Ya tabi ki sebepleri uzun uzun yazmayacağım.Bence tek sebebi var:Kısmet.
İnsanın başına ne gelirse kaderinde vardır.Her ne kadar 'kader' kız ismi olarak kullanılsa da bu konumuzla alakalı değil.
Kendisi iki kere kazaya bulaşmış biri olarak söyleyebilirim ki suç bendeydi.Evet bunu dürüstçe söylemek lazım.Zaten ikisinde de fatura bana kesildiğinden,bu  durumu çok da gizli sayılmaz yani.
Birincisi çok daha kötüydü.Otobüse arkadan çarptım.Neyse ki otobüstü.Otobüste hasar filan çıkmadı.Ödediğim trafik cezası ve arabamın masrafları ile kurtuldum.Yine de siz siz olun,uzak durun trafik kazasından.Ne gerek şimdi otobüsle,araba tamiriyle uğraşmaya.
Diğerin de daha az bir masrafla kurtuldu her iki araba da. Allah' a şükür yani.
Tabi bunlar işin maddi yanları.Manevi olarak kaza geçirdiğiniz ilk anlar çok önemli.Çünkü daha sonrası,o anda ki durumunuza bağlı.
Heyecan,pişmanlık,ben çok şükür yaralanmadım, varsa yaranlanmak hepsi bir anda vücudunuza yükleniyor.Siz bunu Peugeut 206'nın bagajına inek sığdırmaya çalışmak gibi düşünebilirsiniz.
Süküneti elden bırakmamaya çalışın ve de karşı tarafla düzgün bir iletişim kurmaya çalışın.Ne kadar zor olsa da!
Bu durumlarda akl-ı selim birini aramak en güzeli.Bu size hem maddi hem manevi kazanç sağlar.Panik havası oluşturmamak için de listenin başından herkesi aramaya başlamayın derim.
Hayat devam ederken hepinize güzel,mutlu ve kazasız,belasız günler dilerim.Umarım tavsiyelerim sizin için sadece bir tavsiye olarak kalır ve de kullanma gereği duymazsın.

İnsan bu saatte ne yapar?

  3 comments
Açıkçası tam zamanlı çalışan biri değilse kişi,büyük bir ihtimal ile yatıyordur.Dersi olan,sınavı olan,işe yetişmeye çalışan tıpkı benim gibi,muhakkak uyanıktır.
Günün her anı ayrı bir koşuşturmaca gibi geçerken,gün bitip de evde sessiz,sakin  bir ortama geçtiğinizde kendinizi soğuyan bir motor gibi hissettiğiniz oldu mu?Ya da hani ateşin üzerine su dökersiniz de 'cozsss' diye bir ses çıkar.Aynen öyle oluyor insan.
Bu koşusturmacadan en kolay çıkar yol:Yapacaklarını bir liste halinde yazmanız olacak.Gün bitip de resmi daireler de kapanmaya başlamadan,yapmanız gereken tüm işleri bu şekilde yetiştirebilirsiniz.
Bir diğeri de iş yaparken kendinizi yormayın,yorulduğunuzu hissettiğiniz de az da olsa oturun.İşleri hiç bitmeyecek gibi düşünmeyin.Sadece işe odaklanın.
Yaz aylarında çiftçilikle uğraştığımız zamanlar da bu saatler de kalkardık.Aslında yaz mevsiminde günün en güzel saatleri olurdu bu saatler.Tarlaya yetiştikten sonra biraz çalışırdık.Sonra güneş,teflon tavaya konulan tereyağı misali eritmeye başlardı beni.'Zaman ne kadar yavaş geçiyor.' dediğiniz anlardan biridir bu.
Gününüzün ve hayatınızın geri kalanının güzel geçmesi dileğiyle.

Saturday, October 8, 2016

Zaman nasıl değerlendirilir?

  No comments

Kısacası her şey.Ama ben size uzun uzun anlatmak istiyorum.Zamanı değerlendirmek,çoğu insanın isteyip de başaramadığı bir kavram ne yazık ki.Zaten zengin ya da mutluluğu yerinde olanlar o yüzden az sanki?
Ben bu aralar ingilizce kursuna gidiyorum.Şimdilik iyi gidiyor.tavsiyemdir özellikle işi olmayan ama kendini sürekli dolu hisseden üniversite öğrencilerine,okul bitmeden iyi bir ingilizce öğrenin!'Neden ingilizce öğrenmeliyim?' sorusunu soracak kimse kalmadı diyerek, o kısmı siz değerli okuyucularıma bırakıyorum.
Bir ara Genç Beyin Dergisi'nde dil öğrenmenin hafızayı güçlendirdiğini okumuştum.Katılıyorum da.'Boş oturma,bedava çalış.' ya da rahmetli Kemal Sunal'ın bir filminde dediği gibi 'Boş oturup durmaktansa,uyuz olup kaşınmak daha iyidir.' sözleri buna destek olarak gösterilebilir.
Hava güzelse,pazarı beklemenize gerek yok bence.Yakınlardaki bir parkta yürümek için birilerinin ısrarını beklemeyin.Güzel bir kahvaltıdan sonra,hele de yürürüşün sonunda güzel bir de çay içilecek yer varsa...
Ahh İstanbul!
Aileniz varsa meşhur olan AVM gezisi yapılabilir.Neden pazar günü değil?Çünkü pazartesi işbaşı var.Haftaya yorgun başlamak istemezsiniz.Malum pazartesi sendromu diye bir şey de var.İşlerini,alış-verişinizi erken bitirmek en iyisi.Tabi bu biraz da erkek bakış açısı.Bayanlara da sormak gerek.
Araştırma yapın.Tabi bu işinizin dışında ise.Mesela öğretmen olan ben,kendi mesleğim hakkında,özellikle de beni bu mesleğe bağlayacak örnekler bulamaz mıyım?Neden olmasın?Hayatı kendimize sıkıcı kılmamak gerek.En nihayetinde  devam ediyor.
Filme gitmek aklıma son gelen seçenek.Tabi kim ile ne zaman ve nasıl? 5N1K gibi oldu ama neyse.Güzel bir film izlemek için iyi bir araştırma yapmanızı tavsiye ederim.Sonra hem paranıza hem zamanınıza acımayın.
Bu günlük bu kadar değerli okurlarım.Kendinize dikkat edin.Diğer bir programda(yazıda) okunmak dileğiyle.

Hayattan neler bekleriz?

  No comments

İnsanlar,hayatlarında aradıklarını bulamadıklarında,bulduklarında aramaya başlarlar bulamadıklarını. Evet,nasıl bir cümle bu?
Anladıysanız,yorum kısmından bana ve diğer okuyuculara bunu açıklayabilirsiniz.Sonra hayatınızın ne kadarı kaldı sizce?
Hayattan farklı beklentiniz varsa,farkınızı da ortaya koymaya çalışmalısınız.Aslında bu blogu da bunun açtım ve elimden geldiğince de yazmaya çalışıyorum.İnanıyorum ki bir süre daha böyle devam edersem,güncel kalan blogum en çok okunan ve girilen bloglar arasındaki yerini alacak.
Benim hayattan beklentilerim:
İzmir,Kuşadası,Fethiye'yi gezmek
Amerika'ya gitmek
İyi bir öğretim görevlisi olarak iyi bir üniversitede çalışmak ...

Bu kadar yeter.Tabi şimdilik.Kaç tanesini yaparım bilmiyorum ama listemizin olması da güzel değil mi?En azında beklenti içinde olmak da güzel bazen..

İnsanın canı neden sıkılır?

  No comments
Bu olaya çeşitli açılardan bakılabilir.Bazı sıkıntılar maddi bazıları ise manevidir.Mekana ve zamana bağlı olarak her şey canınızı sıkabilir.
Hayat devam ederken istmediğiniz bir olay sizi hayal kırıklğınıa uğratır ve sıkılırsınız.Şanslı bir karakterseniz,sıkıntıları çabuk unutur ya da geçmesi için uğraşırsınız.Diğer seçenekte ise bu sıkıntılarla yaşamaya devam edersiniz.İkincisi denendi,tavsiye edilmiyor.
Gelelim canımızı sıkan durumlara:
*Bilgisaydasınız.Kaç tane sayfa açtınız,hepsinde bir şeyler var ve uğraşıyorsunuz.Tak! Bilgisayar dondu.Uğraşırken köşedeki kırmızı işaretine basınca birden bilgisayar çalıştı ve sayfalar kapandı!!!
*Universitedesiniz.Bütünleme mi yaz okulu mu? Onlar da ne diye düşünürken notlarınızdan biri size bunu öğretecek gibi!!!
*Telefonunuz,hani şu akıllı olan.Smartphone yani.Düştü!!!
*Dersiniz boş diye beklerken birden hoca derse girdi.
*Otobüs beklermey başlayacağınız anda,son kalkan otobüs sizindi.Evet kaçırdınız!!!
*Pazar günü geziye gittiniz.Tak! Siz sergileri açarken yağmur başladı!!!
*Trafiktesiniz.Boş diye geçtiğiniz şerit tıkandı!!!
*Çok beklediğiniz biri gelmedi!!!
*Parasal açıdan rahatladığınız anda bir masraf çıktı!!!
*Her şeyi tam yoluna koydum derken başa döndünüz.

Neyse... Canınızı daha fazla sıkmayayım.Hadi kalın sağlıcakla.Hayat kısa iyi değerlendirmeye bakın...!

Friday, October 7, 2016

Yüzyıl sürecek rekor!

  No comments
                    1988 Seul Olimpiyatları’nda Kanadalı atlet Ben Johnson  100 metre finallerinde yer almıştı.İnsanlar bu yarışı ‘yüzyılın yarışı’ olarak adlandırıyordu çünkü Ben Johnson’un en büyük rakibi Amerikalı atlet Carl Lewis de bu yarıştaydı.
                   Atletler yarışmaya hazırlanırken  seyircilerden bazılarının Ben Johnson’un gözlerinin sarıya döndüğünü farkedenler oldu.Yarış başladı ve saniyeler içinde son buldu.Johnson kazanmıştı.Rekoru  9.72 saniyeyle yeni bir dünya rekoru oldu.Johnson sevinçten havalara uçuyordu.Çünkü rakibini yenmiş,altın madalayayı almıştı.Yarışmadan sonra şöyle konuştu:Benim adım Benjamin Sinclair Johnson Jnr.Bu rekor,50 yıl belki 100 yıl unutulmayacak.
                  Fakat yanılmıştı.Rekoru sadece bir kaç saat sürdü.Test sonuçlarına göre Johnson doping almıştı.Olimpiyat komitesi madalyasını geri aldı ve Carl Lewis’e verdi.
Biz buna ‘Yanlış hesap Bağdat’tan  döner.’ de diyebiliriz.Siz ne dersiniz değerli okurlarım?

Nasıl çiçek yetiştirdim?

  No comments

Çiçeğinizi kendiniz yetiştirin!
‘Öğretmen çiçek yetiştirir.’ Sözüne binaen resimdeki çiçeği ben yetiştirdim.Yani her şey bunun kadar kolay olsaydı keşke.
Resimde gördüğünüz çiçek iki sene önce bir pencere pervazında yarı terkedilmiş halde tarafımca bulunmuştur.Tabi o zamanlar bu halde değildi tabi.Getiren temizlikçi abladan izin alarak(!) çiçeği sahiplendim.Az işim var ya!
Çiçek yapraklarında muaf,taş gibi bir toprağın içerisinde,mintax kabında duruyordu.Toprağını ve saksını değiştirerek işe başladım. Çiçeklerin daha doğrusu bitkilerin yavaş büyüdüğüne, ben ve öğrencilerim yakinen  şahit olduk.Özellikle öğrenciler nasıl büyüdüğüne hayranlar.
Tavsiyelerimi sorarsanız,çiçeğinizin suyu seven mi yoksa sevmeyen mi olduğunu bilmelisiniz.Benim çiçeğim,sık fakat az sulanmayı seven bir çiçek.Ya da en azından ben öyle biliyorum.
Bir diğer mesele de sulama şekliniz.Suyu tepesinden boca etmek yerine,dibine dökerek oradan keyfine göre içsin istiyorum.
Daha önce hiç bu kadar güneşe düşkün bir çiçeğim olmamıştı.O yüzden çiçeğinizi koyacağınız yer de önemli.Bizimkisi ayçiçeğini aratmıyor.Güneş nerede kafası orada.O kadar güneşe düşkün.
İşin özüne gelirsek,öğrencilerimizin istek ve ihtiyaçlarını en az bu kadar iyi bilmeliyiz derim ben.Tabi biz de çiçek sadece bir tane değil,kalabalık biraz.Biraz değil,bayağı kalabalık.Ama olsun topluma yön vermek,akarsuyun önüne baraj yapıp elektrik üretmeye benzer.Topluma ışık olmak için gerekirse kendimiz set olmalıyız.

Unutmasak iyi olur.Bizi bir öğretmen yetiştirdi.Kendi çocuklarımızı da öğretmenler yetiştirecek.

Boşluktan sıkılırsanız ne yaparsınız?

  No comments
Günümüz insanına baktığımda herkes bir yoğunluktan şikayetçi ki sormayın gitsin.Kime sorsan başını kaşıyacak vakti yok.Bazı zamanlar 'Getir,kafamı kaşıyayım.' diyesiniz geliyor hani.
Aslında zamanı iyi değerlendirmek en büyük hazinedir bence.Başarılı insanların hayatına baktığımda hep bunu gördüm ben.Siz hangi açıdan baktınız bilemiyorum ancak,zaman konusunda liderlerin çok dikkatli davrandığı bir gerçek.
Bu kadar boşluğun yanında bir de işsizlikten can sıkıntısı içinde olanlar var.Benim tavsiyelerim bunlara olacak.Özellikle öğrenciler,öğrenciler içerisindeki üniversite öğrencileri söylediklerimi dinlese,köşe olmasa da köşeye yaklaşır en azından.
İkinci öğretim okuyarak üniversiteyi bitirdim.Evet,durumumuz iyiydi şükür.Her ne kadar birinci öğretime puanım  yeterken ikinci öğretim yazdıysam da olsun.Önemli olan insalık!
Bir arkadaşımı hatırlıyorum üniversiteden.Birinci sınıfı beraber okuduk.Birinvi senenin sonunda KPSS'ye girdi.Kısmeti varmış ki kazandı sizin anlaycağınız.İkinci sınıfta üniversiteyi dondurarak mesleğe başladı.İlk yıl çalıştı bir yerde.Daha sonra asaletini aldı.Geldi tekrar okuduğu şehre.Üniversiteye tekrar başladı.Nasıl mı?Gündüz iş,akşam dersler.
Açıkçası daha sonra görüşemedik o arkadşla ama büyük bir ihtimal,okul bittikten sonra kurumlar arası geçişten mesleğine dönmüştür.
Boş zamanlarınıza değer verin yani gençlik.Nerede ne kadar varsa iyi kullanın.
Bir diğer sıkılanlara tavsiyem:Blog yazarlığı. Kormayın,bir yerden mezun olmanıza gerek yok.Sadece benim gibi aklınıza gelenleri yazın.Oldu bitti işte.Bir sene içinde iki günde bir yazı ekleseniz 180 içerik olur ortalama.Tabi siz bunu alıştıktan sonra 200' e de tamamlarsınız.
Şimdi elimizde bir yıllık blog,200 tane de yazı oldu.Haydi Google Adsense başvurusu yapmaya.Ya da iyi bir ziyaretçi trafiğiniz olduysa başka reklam şirketlerine.
Daha sıkılıyorsanız ve vaktiniz varsa dil öğrenmeye.Bence yatırımların ve boş geçen vaktin en güzel şekilde değerlendirilme şekillerinden bir tanesi de bu.
Başka da ekleyecek bir sürü iş vardır da ben sizi kasmak istemiyorum.İyi eğlenceler.Hayatı iyi yaşamayı deneyin.

Comments